Aktüel Arkeoloji Sayı:53, Eylül-Ekim 2016
25,00 TL
Kategori
Yayınevi
Barkod
9789988030674
Yazar
Kolektif
Yayın Dili
Türkçe
Yayın Yılı
2016
Kapak Tipi
Dergi
Piyasa Fiyatı
25,00 TL
FEDA EDEBİLECEK BİR HASANKEYF YOK! Üzerine söylenmemiş ne kaldı Hasankeyf’te? Hasankeyf’in arkeolojisi, kültürel dokusu, ekosistemi, insanları ve doğal yaşam alanı üzerine sayısız araştırma yapıldı ve rapor hazırlandı. Her birinin ortak bir sonucu vardı: Hasankeyf tüm değerleri ile insanlığın ortak mirasıdır ve korunmalıdır.
Her türlü zorluğa rağmen yaşamlarını büyük keyifle sürdüren yöre halkı, soyut ve somut kültürel mirası, arkeolojisi ve ekosistemi ile Hasankeyf’in yok edilmemesi gerektiği birçok kez bilimsel kanıtları ile vurgulandı. Yok etmek yerine korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara insanlığın mirası olarak bırakılması gerekliliği son 20 yıldır sürekli yazılıp, çizildi. Herkes farklı şekillerde ama hep aynı şeyi söyledi:
Ortada baraj ya da başka bir proje için feda edebileceğimiz bir HASANKEYF yok! Hasankeyf’i yok etmek yerine, yıllardır incitilen her bir insandan, her bir taştan, her bir canlıdan özür dilenmeli ve daha da zaman kaybetmeden açılan yaralar sarılmalıdır. Hasankeyf’in su altında bırakılmaya değil, onarılmaya, korunmaya ve sahiplenilmeye ihtiyacı vardır. Hem Hasankeyf hem orada yaşayan insanlar hem de biz, Hasankeyf için yıllardır sesini yükselten ve baraj suları altında kalmasın diye çaba gösterenler... Hepimiz, yapılan bu "baraj” projesinin büyük bir yanlış olduğunu, bu yanlıştan bir an önce dönülmesi gerektiğini göstermeye çalışıyoruz. Çünkü... biz bu coğrafyanın düşmanları değil, onu bilen, tanımaya çalışan, seven, önemseyen, kendini bu coğrafyanın sahibi değil parçası olarak görenleriz.
Yeter...
1950’lerden sonra bu ülkede yıkıcı bir politika olarak barajların yapılmasına imza atan tüm bürokrat ve siyasiler tarih sahnesinden 60 yıl içinde silinip gittiler. Ama yok ettikleri değerler 10 bin yıldır orada duruyordu. Bizden önceki her uygarlık Hasankeyf’te bir eser bıraktı. Şimdi tüm bunlar yok edilmek isteniyor. Kimin adına, hangi değer adına milyonlarca yılda oluşmuş doğal zenginlik, 10 bin yılda oluşmuş kültürel arkeolojik değerler yok edilebiliyor? Kendinizde bu sorumluluğu nasıl bulabiliyorsunuz, buna nasıl cesaret edebiliyorsunuz?
Yok eden, yok etmek için imza atanlar... Yetmedi mi baraj suları altında bıraktığınız onlarca höyük? Yetmedi mi Zeugma, Allianoi? Yetmedi mi Samsat, Lidar Höyük? Yetmedi mi Halfeti, Juliopolis? Yetmedi mi adını saymakla bitiremeyeceğimiz, belki adını bile öğrenme şansı bulamadığımız onlarca, yüzlerce höyük ve arkeolojik yerleşim?
Buna artık bir son verilmeli ve Hasankeyf tüm zenginliği ile korunmalıdır.
Anadolu ile, arkeolojisi, kültürü, doğası ve insanı ile artık barışma zamanıdır! Çünkü gelecek, geçmişin yok edilmesi ile kurulamaz. Gelecek 10 bin yıl önce yapılmış bir heykelciğin toprak altından heyecanla çıkarılmasını önemsemek ile kurulur. Bu nedenle, daha fazla geç kalınmadan, Anadolu’yu anlamalı, sahip çıkmalı ve son 60 yıldır doğası ile arkeoloji ile büyük bir yıkıma maruz bırakılan bu coğrafya ile barışılmalıdır.
Son olarak İstanbul Yenikapı’daki Boğaz Tüp Geçit Tüneli Projesi kapsamında Aksaray- Yenikapı’daki kavşak çalışmaları sırasında, ahşap kalıplar halinde duvar yapısı tespit edilmişti. Gün ışığına çıkarılan bu ahşap kalıntıların Theodosius Limanı’na ait mendirekler olduğunun anlaşılmasına rağmen, bu mendirekler akıl almaz bir şekilde kepçeler ile yerle bir edildi. Bu vandallığın sorumluları mutlaka bir açıklama yapmalı ve sadece İstanbul açısından değil, Bizans tarihi, denizcilik tarihi ve uygarlık tarihi açısından ünik olan bu eserin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını topluma anlatmalıdırlar.
Her türlü zorluğa rağmen yaşamlarını büyük keyifle sürdüren yöre halkı, soyut ve somut kültürel mirası, arkeolojisi ve ekosistemi ile Hasankeyf’in yok edilmemesi gerektiği birçok kez bilimsel kanıtları ile vurgulandı. Yok etmek yerine korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara insanlığın mirası olarak bırakılması gerekliliği son 20 yıldır sürekli yazılıp, çizildi. Herkes farklı şekillerde ama hep aynı şeyi söyledi:
Ortada baraj ya da başka bir proje için feda edebileceğimiz bir HASANKEYF yok! Hasankeyf’i yok etmek yerine, yıllardır incitilen her bir insandan, her bir taştan, her bir canlıdan özür dilenmeli ve daha da zaman kaybetmeden açılan yaralar sarılmalıdır. Hasankeyf’in su altında bırakılmaya değil, onarılmaya, korunmaya ve sahiplenilmeye ihtiyacı vardır. Hem Hasankeyf hem orada yaşayan insanlar hem de biz, Hasankeyf için yıllardır sesini yükselten ve baraj suları altında kalmasın diye çaba gösterenler... Hepimiz, yapılan bu "baraj” projesinin büyük bir yanlış olduğunu, bu yanlıştan bir an önce dönülmesi gerektiğini göstermeye çalışıyoruz. Çünkü... biz bu coğrafyanın düşmanları değil, onu bilen, tanımaya çalışan, seven, önemseyen, kendini bu coğrafyanın sahibi değil parçası olarak görenleriz.
Yeter...
1950’lerden sonra bu ülkede yıkıcı bir politika olarak barajların yapılmasına imza atan tüm bürokrat ve siyasiler tarih sahnesinden 60 yıl içinde silinip gittiler. Ama yok ettikleri değerler 10 bin yıldır orada duruyordu. Bizden önceki her uygarlık Hasankeyf’te bir eser bıraktı. Şimdi tüm bunlar yok edilmek isteniyor. Kimin adına, hangi değer adına milyonlarca yılda oluşmuş doğal zenginlik, 10 bin yılda oluşmuş kültürel arkeolojik değerler yok edilebiliyor? Kendinizde bu sorumluluğu nasıl bulabiliyorsunuz, buna nasıl cesaret edebiliyorsunuz?
Yok eden, yok etmek için imza atanlar... Yetmedi mi baraj suları altında bıraktığınız onlarca höyük? Yetmedi mi Zeugma, Allianoi? Yetmedi mi Samsat, Lidar Höyük? Yetmedi mi Halfeti, Juliopolis? Yetmedi mi adını saymakla bitiremeyeceğimiz, belki adını bile öğrenme şansı bulamadığımız onlarca, yüzlerce höyük ve arkeolojik yerleşim?
Buna artık bir son verilmeli ve Hasankeyf tüm zenginliği ile korunmalıdır.
Anadolu ile, arkeolojisi, kültürü, doğası ve insanı ile artık barışma zamanıdır! Çünkü gelecek, geçmişin yok edilmesi ile kurulamaz. Gelecek 10 bin yıl önce yapılmış bir heykelciğin toprak altından heyecanla çıkarılmasını önemsemek ile kurulur. Bu nedenle, daha fazla geç kalınmadan, Anadolu’yu anlamalı, sahip çıkmalı ve son 60 yıldır doğası ile arkeoloji ile büyük bir yıkıma maruz bırakılan bu coğrafya ile barışılmalıdır.
Son olarak İstanbul Yenikapı’daki Boğaz Tüp Geçit Tüneli Projesi kapsamında Aksaray- Yenikapı’daki kavşak çalışmaları sırasında, ahşap kalıplar halinde duvar yapısı tespit edilmişti. Gün ışığına çıkarılan bu ahşap kalıntıların Theodosius Limanı’na ait mendirekler olduğunun anlaşılmasına rağmen, bu mendirekler akıl almaz bir şekilde kepçeler ile yerle bir edildi. Bu vandallığın sorumluları mutlaka bir açıklama yapmalı ve sadece İstanbul açısından değil, Bizans tarihi, denizcilik tarihi ve uygarlık tarihi açısından ünik olan bu eserin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını topluma anlatmalıdırlar.
İyi okumalar,
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!