"Saat bir: Köydeki son lamba da yeni söndü. Rüzgâr ve yağmur.
Aynı yalnızlık, aynı sessizlik. Ve bu sefer engeli aşma ya da tersine çevirme umudu yok. Üstelik hiçbir engel de yok. Hiçbir şey. Tanrım! Nefes alıyorum, geceyi içime çekiyorum, gece ruhumdaki akıl almaz, hayal edilemez boşluktan içeri giriyor. Ben gecenin ta kendisiyim.”
Kuzey Fransa’daki bir köye atanan genç bir papaz, görevine her ne kadar büyük bir tutkuyla başlamış olsa da, -tıpkı köy gibi- yalnız, çaresiz ve eksik hissetmeye başlar kendini. Buna pek çok şeyin sebep olduğu söylenebilir, ama esas mesele papazın yaşadığı uyumsuzlukta gizlidir.
Aynı yalnızlık, aynı sessizlik. Ve bu sefer engeli aşma ya da tersine çevirme umudu yok. Üstelik hiçbir engel de yok. Hiçbir şey. Tanrım! Nefes alıyorum, geceyi içime çekiyorum, gece ruhumdaki akıl almaz, hayal edilemez boşluktan içeri giriyor. Ben gecenin ta kendisiyim.”
Kuzey Fransa’daki bir köye atanan genç bir papaz, görevine her ne kadar büyük bir tutkuyla başlamış olsa da, -tıpkı köy gibi- yalnız, çaresiz ve eksik hissetmeye başlar kendini. Buna pek çok şeyin sebep olduğu söylenebilir, ama esas mesele papazın yaşadığı uyumsuzlukta gizlidir.
Genç papaz, cemaatiyle yaşadığı her problemde önce kendi yakasına yapışır, akabinde ikiyüzlü gelenekleri, sınıfsal ayrımı değerlendirir, sonra da tüm bunların karşısında Hristiyanlığın takındığı tavrı sorgulamaya başlar. Aklındaki her soru işaretiyle beraber cemaatinin gözünde ucubeleştiğini hissetse de, aslında o inancı ve idealleriyle hesaplaşır. Böylece herkes ve her şey birer sanığa dönüşür.
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!