Eğer Buz Kırılmasaydı
Melanie Henderson’ın hayatı bir yalan üstüne kuruluydu. Doğumu ve gerçek kimliği ailesinin yaşadığı küçük kasaba için bir skandaldı. Ancak kendisi bile gerçeği bilmiyordu: Annesi onu doğurduğunda henüz on dört yaşındaydı, babasıysa kestirme yolu kullanmak için buz tutmuş nehirden geçerken boğulup ölmüştü. Otuz beş sene sonra Melanie, hayatını ona göre düzenlediği bir işte çalışıp günübirlik ilişkiler yaşarken zaman zaman kendini parçalanmış hissediyordu. Onu büyüten kadının aslında annesi değil halası olduğunu, neredeyse her gün görüştüğü aile dostunun ise gerçek annesi olduğunu bilmiyordu. Melanie’nin hayatında çok önemli olan bu iki kadın birbirlerine büyük bir sırla bağlanmış, Melanie’ye utanç duymayacağı normal bir yaşam sağlamaya çalışmışlardı. Ancak yazın orman yangınları başladığında, bir araba kazası onları sarstığında Melanie kendini kalp kırıklığının ve çözülmemiş karmaşık bir trajedinin merkezinde bulacaktı.
Eğer Buz Kırılmasaydı yaşamlarındaki düğümleri sessizce çözmeye çalışan, birbirine bir biçimde bağlı yedi kişinin hayatını zamanda bir geri bir ileri giderek, doğal bir şiirsellik ve incelikle anlatıyor.