Hattatın Sırrı
"Serani, en sevdiği öğrencisine üzgün üzgün baktı. ‘Biliyor musun,’ dedi gülümseyerek, ‘yirmi yaşımdayken dünyayı değiştirmek, bütün insanların kullanabilecekleri yeni bir alfabe bulmak istiyordum. Otuzuma geldiğimde sadece Şam’ı kurtarmak ve Arapça alfabesini kökten yenilemek istiyordum. Kırkımda sadece tarihi şehir merkezindeki sokağımızı kurtarıp birkaç acil yazı reformunu uygulatabilsem mutlu olurdum. Bildiğin gibi, elimdeki her şeyi sana verdim. Altmışıma geldiğimde, sadece ailemi kurtarmayı umuyordum."
Bir dedikodu, Şam’da hızla yayılmaktadır: Meşhur hattat Hamid Farsi’nin güzeller güzeli karısı Nura kaçmıştır. 1957 yılının Şam’ında görülmedik bir olaydır bu. Kimileri Nura’nın insanı kıskançlıktan çatlatacak türden bir hayatı ardında bırakıp gittiğini, kimileriyse kocasının düşmanları tarafından kaçırıldığını dillendirmektedir.
Çocukluğundan beri hat dehası olarak görülen Farsi, Arap yazısını radikal bir şekilde ıslah edip modern çağa uygun hale getirme planlarına odaklanmıştır. Gözünü öyle bir hırs bürümüştür ki bu projesinin, yobazlar tarafından şeytan işi olarak algılandığını ve kendi hayatını tehlikeye attığını göremediği gibi, onun bu arzusundan bihaber, sadece soğuk ve mesafeli yüzüyle muhatap olan karısı Nura ile çırağı Salman arasında tutkulu bir aşkın filizlendiğini de fark edemez.
Rafik Schami, Müslüman bir kadın ile Hıristiyan bir erkeğin aşkını romanın odağına alırken, çocukluklarından beri bu iki âşığın hayatlarına temas etmiş, iyisiyle kötüsüyle tüm karakterlerin yaşamlarını da zengin detaylarla öyküleştiriyor ve çizdiği bu incelikli portrede, tüm kokuları, lezzetleri, dolambaçlı sokakları, gelenek ve görenekleriyle Suriye’nin tarihsel ve çağdaş gerçeklerini gözler önüne seriyor.
"Schami hem aşk romanlarının hem de toplumsal gerçekçi romanların motiflerini bir arada kullanarak, rengârenk bir hat eseri kadar büyüleyici ve egzotik bir anlatı yaratmış.”– Neue Zürcher Zeitung
"Schami birinci sınıf bir romancı.”– Frankfurter Rundschau